1 Haziran 2014 Pazar

AH BU ŞARKILARIN GÖZÜ KÖR OLSUN !

  Kendimiz dahil her şeye yabancılaştığımız modern dünyada, duyduğumuz herhangi bir müzik sesi, ruh halinizin değişmesini sağlayabilir mi?
  Müzik o kadar kolay ruh halinizi değiştirebilir ki bu hızlı değişimi (geçici süreliğine de olsa) kendi isteğinizle bile yapamazsınız. Düşünsenize, sevgilinizden ayrılmışsınız ruh haliniz yerlerde tam o anda Demet Akalın şarkısı beliriyor, Kadının şarkıları ayrılık acısı için antidepresan niteliğinde mesela hepimizin ağzına takılan ''bebek'' şarkısı . Ne diyor şarkının sözleri bir bakalım; ne üzülür ne sıkılır , sadece birazcık düşünür; hemen yeni bir aşk bulunur, yerin çok çabuk doldurulur... bla bla bla ''. Resmen insana özgüven patlaması yaşattırıyor. İnsan bir anda aşkta neymiş ya, öff aman be o çocukta kim oluyor, bana çocuk mu yok düşüncesine kapılmıyor değil .
  Tabi her şarkı antidepresan etkisi yaratacak hali yok. Ruh durumuzu iyice yerin dibine sokup sokup çıkartan şarkılarda yok değil, mesela mı ?, İzel 'in'' kızımız olacaktı'' parçası. Hadi şimdi de bunun sözlerine bakalım. '' Başkası var gönlümde sana yalan söyleyemem deyip de çekip gittin ; yalancısın sen yalancı ne olursun gitme dur; unuttun mu küçüğüm kızımız olacaktı....'' . İnsanın bu sözlerle parçalanmaması imakanını ben düşünemedim.
  Müziğin, şu anki ruh halinizi etkilemenin yanında, gelecekteki ruh halinize de etki etme gücü vardır.Kendinizi mutlu, huzurlu, keyifli, depresif, terk edilmiş, kaygılı  hissederken dinlediğiniz birçok şarkı zihninizde kaydedilir ve gelecekte aynı şarkıyı tekrar dinlediğinizde, geçmişte müziği dinlerken hissettiğiniz ruh halinizi hissetmenize sebep olabilir. Peki bunu nasıl yapar?
 Zihin görsel ve işitsel bilgiyi depolar ve kaydedilen bu bilgi aynı şarkı tekrar çaldığı bazı durumlarda, sizin o an yaşadığınız önemli bir olayı  gözünüzün önüne gelmesini sağlayabilir bazen de olayı net hatırlamaksızın içinizde yoğun bir sıkıntı hissedebilirsiniz. Tabi ki bu her durumda bu şekilde sonuçlanmaz. Tüm şarkılar için bu şekilde sonuçlansaydı şarkı dinlemek katlanılmaz hale gelirdi. Şarkının bu derece etkisinin olabilmesi için bizi yoğun bir şekilde olumlu ya da olumsuz olarak etkileyen bir olayla eşleşmesi gerekecektir.
Birçok psikoloji araştırmasında müziğin psikoloji üzerinde olumlu etkisinden bahsedilmiştir. bunlardan biri de; 
2010 yılında Londsdale ve North’un niçin müzik dinleriz sorusunun psikolojik boyutunu araştırmak için 300 genç ile yaptıkları bir araştırmadır. Araştırmanın sonuçlarına göre insanların müziği dinleme nedenleri :
  • Olumlu Ruh Hali Yaratmak: Katılımcılar tarafından en çok puanlanan sonuç bu olmuştur. Bizi eğlendirmesi, rahatlatması müzik dinlememizin en önemli sebebi olarak görülmekte.
  • Dikkati dağıtmak: Müzik can sıkıntısını geçirmemizi ve rahatlamamızı sağlar.
  • Olumsuz ruh hali ile başa çıkmamızı sağlar: Çökkün ruh halinde de bize destek olduğu düşünülmekte.
  • Kişiler arası ilişkilere katkısı: Müzik dinlerken diğer insanlarla iletişim kurmamızı sağlar.Kimliklerimize Etkisi: Müzik çeşidiyle kendimizle ilgili bazı şeyleri ifade edebiliriz. Müzik türleriyle(Rock, klasik, pop) bile kişi hakkında kaba bir tahminde bulunabiliriz.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; müziği aslında biz psikolojimizi rahatlatmak için bir araç olarak kullanma çabasındayız, zindan etmek için değil....

Kaynak : http://tr.scribd.com/doc/54684981/Why-Do-We-Listen-to-Music

28 Mayıs 2014 Çarşamba

ÇOCUĞA ÖLEN YAKININ HABERİNİ NASIL VERMELİ ?

  Yakın zamanda yaşadığımız ve herkesi derin hüzne boğan Soma faciası birçok çocuğun babasını kaybetmesine sebep olmuştur. Tabi bu durum farkındalık yaratılması gereken bir soruyu beraberinde getirdi, çocuğa ölen yakının haberi nasıl verilmeli ?
  Ölüm insanlığın en büyük gerçeğidir ve günümüzde bundan kaçınmak mümkün değil. Bu  derece kaçınılmazlığı ve sonrasında ki bilinmezliği insanda çaresizliği de beraberinde getiriyor.Yakın bir arkadaşın, akrabanın ölümü ise baş etmekte zorlandığımız en zor ve stresli yaşantılardandır. Bu durum, inancı ne olursa olsun yetişkinde bile bu kadar zorken, çocuk için ne kadar zor olduğunu tahmin etmekte zorlanmamız çok normal. Bir çocuk tarafından aile onun hayatta kalabilmesi, konforunun sağlanabilmesi, en önemlisi de en çok ihtiyacı olan sevgiyi görebilmesi için tek yer olarak algılanır.
  Çocuklar ölümle erken yaşlarda ilgilenmeye başlarlar. Anne baba konuşmalarını dinleyerek, televizyondaki ölüm haberlerine dikkat ederek anlam çıkarmaya çalışırlar. 0-4 yaş döneminde bu kavram bulanıktır. Pek etkilenmiş görünmezler. 5 yaşlarından itibaren ölüm yavaş yavaş korkutucu olmaya başlar.Çocuk anne- babasının ölmeyeceğini sıklıkla sorar. Eğer aile ölümün uykuya benzediğini söylemişse kimi çocuklarda yatmaktan ve uykuya dalamaktan korkma davranışı ortaya çıkabilir. 5- 6 yaşlarında çocuklar ölümle hastalık, yaşlılık arasındaki ilişkiyi kurmaya başlar. Bu sebeple bazı çocuklarda büyümekten korkma, hastalıklara karşı aşırı tepki verme durumuna rastlanır.
  Çocuklar özellikle anne babalarını veya çok bağlandıkları bir yakınlarını kaybettiklerinde çok ciddi sorunlar yaşayabilirler.Bu nedenle Ölüm haberini çocuğa verecek kişinin en yakını olması, sığınacağı dayanacağı kişinin olması gerekir. Anne ya da babanın ölümünde bu görev sağ kalan eşindir. Kendini toparladıktan sonra bu görev geciktirilmeden yapılmalıdır. Gerçek, çocuktan uzun süre gizlenmemelidir. Ani ve beklenmedik ölümlerde çocuğa alıştırma zamanı tanınması daha doğrudur. Önce ağır hasta olduğu, hastanede yattığı söylenebilir. Daha sonra çocuğa, anne ya da babanın Allah'ın yanına cennete gittiğini, onu artık göremeyeceğimiz ve özleyeceğimiz için çok üzgün olduğumuzu fakat kendisinin orada rahat ve mutlu olduğunu söyleyebiliriz. Bundan sonra hep yanında olacağınıza bu acıyı birlikte atlatacağınıza dair güven verici konuşma yapılmalıdır. Çocuğun ölümle ilgili soru sorması desteklenmeli, cevaplandırılmalıdır. Ancak nasıl açıklayacağımızı bilemediğimiz durumlarda "Bunun cevabını ben de bilmiyorum." diyebilmeliyiz.
  Ölümün hemen sonrasında çocuğun çok iyi tanıdığı bir akraba yanında kısa süre tutulması, cenaze evinde kontrol edilemeyecek olan yanlış tutumlardan çocuğu uzak tutmak için faydalı olabilir. Dövünmeleri, haykırışları ağıt yakınmaları çocuğun yanında yapmak yanlış olduğu gibi, çocuğu eğlendirmeye çalışmak, ortada üzücü bir durum yokmuş gibi yapay davranmak da doğru değildir. Okul çağına gelmemiş çocukları cenaze, gömülme töreninden uzak tutmak gerekir. Halk arasında "soğuk yüzünü görmeli" geleneği yanlıştır. Özellikle deforme olmuş cenazelerde (trafik kazası, yanma vb.) çocuğu sakınmak önemlidir. Diğer cenazelerde ise okul çağındaki çocuğa durum anlatıldıktan sonra onun kendi isteğine göre hareket edilmelidir. Görmek isteyen çocuk engellenmemeli, istemeyen çocuğa da cenaze zorla gösterilmemelidir.

Kaynak : http://www.psikorehber.com/soru-cevaplar/o/olum-ve-cocuk/

17 Mayıs 2014 Cumartesi

ANTİDEPRESAN GÜLÜMSEMESİ

Antidepresanlar psikiyatride en çok reçete edilen ilaçlardır. Sadece depresyon tedavisinde değil aynı zamanda anksiyete bozuklukları ve obsesif kompulsif bozuklukta ilaç tedavisinin temel yapı taşlarıdır. Halk arasında mucize ilaç, mutluluk hapı ve masum ilaçlar olarak da biliniyorlar.
Peki bu ilaçlar gerçekten göründüğü kadar masumlar  mı ? Bu sorunun cevabı psikologlar ve psikiyatrlar arasında yoğun tartışmalara yol açmıştır. Bu blog yazımda ise size antidepresanların bilinenin aksine çokta masum olmadığımdan bahsedeceğim.

Öncelikle; insanlarımız bu ilaçların kendilerini rahatlattığını düşünürler!

Eğer gerçekten hastaysanız, her ilaç gibi bu ilaçlar da hastalığı tedavi ederek kişiye bir rahatlama sağlıyor. Bu ilaçların hastalık dışında da rahatlatıcı etkileri var çünkü kaygıyı azaltıyor ya da ortadan kaldırıyor. Kaygıdan arınmış olarak yaşamak bir avantaj gibi görünse de, bu halin insanları koruyucu işlevi de var. Kaygı bütünüyle ortadan kalktığında sonunu hesap etmeden davranma durumu yaygınlaşıyor. Sonuçta bu ilaçları almazken yapmaktan çekindiğiniz birçok şeyi yapar hale geliyorsunuz. Bu bir avantaj gibi görünüyor, hayatı daha doya doya yaşamak gibi. Ancak doya doya yaşamanın faturası ağır biçimde çıkabiliyor bir süre sonra.  Geriye dönüp baktığında pişman olduğu tercihlerin bir kısmını ya da büyük kısmını, bu ilaçların verdiği mutluluk, rahatlık ve umursamazlığın etkisiyle yapmış olduğunu görüp hayıflanabiliyor insanlar. Rahatlık ve umursamazlığın getirdiği mutluluk uzun vadede insanın aleyhine işleyebiliyor.

Kısa süreli antidepresan gülümsemesinin sonuçları ağır olabiliyor.

Antidepresanlar her ne kadar şeker niyetine verilir hale gelse de kullanmadan önce iki kez düşünmek gerekiyor.  Bu ilaçların bilinçsiz kullanımı dürtü kontrolünün bozulması, hesapsız hareket etme, maddi zararlara uğrayacak ilişkilere kolay girme, kontrolsüz cinsel ilişkide artış, saldırganlık, öfke kontrolünde bozulma gibi ciddi problemlere sebep oluyor. 

Fiziksel açıdan olumsuz etkileri de hafife alınmayacak kadar fazla bunlardan bazılarını sıralayacak olursak ;


  • Bu ilacı kullanan kişiler  daha kolay şekilde kilo alırlar.
  • Cinsel açıdan iktidarsız duruma gelebilirler.
  • Bolca uyku yapar, gün boyu uyuma ihtiyacınız olabilir.
  • Nedensiz yere ağlama krizleri yapabilir.
  • Belli bir süre sonra baş ağrısı yapabilir.
  • Unutkanlık yapabilir.

Kaynak : http://www.pudra.com/saglikli-yasam/psikoloji/antidepresan-korkular-ve-gercekler-1614.htm
               http://blog.superalem.com/antidepresanlarin-yan-etkileri-nelerdir.html

23 Nisan 2014 Çarşamba

Umutsuzlukla cesaretin birleştiği nokta : İNTİHAR


  Biliyor muydunuz?


Dünyada ortalama olarak her 3 saniyede 1 kişi intihar eğiliminde bulunmakta; her 40 saniyede 1 kişi intihar sonucunda yaşamını yitirmektedir...    


  Toplumsal açıdan önemli bir sorun olan intihar olgusu diğer bütün toplumsal olgulara göre farklı bir özelliğe sahiptir. Bütün toplumsal olguların temelinde insan yaşamını devam ettirebilme çabası vardır. Bir kişi, yaşamını devam ettirebilmek için basit bir hırsızlıktan tutun da diğer bir kişiyi öldürmeye kadar varan bir çok eylemi yapabilmekte; kendisi için olumsuz olan şartları değiştirebilmek için elinden gelen tüm çabayı gösterebilmektedir. Fakat intihar eden bir kişi, tüm bu mücadele yollarını bırakarak, kendi yaşamına karşı bir eyleme girişmiştir. İşte intihar olgusunu diğer tüm olgulardan farklı kılan yön de budur: Kendi yaşamını devam ettirmeye çabalamamak...
                     
  Her birey zaman zaman yalnızlık, depresiflik, çaresizlik ve umutsuzluk duyguları yaşar. Aile üyelerinden birinin kaybı, bir ilişkinin bitmesi, onurumuza karşı yapılan saldırılar, değersizlik hissi ve finansal zorluklar herkesin hayatının bir noktasında yüzleşmek zorunda kalabileceği ciddi problemlerdir. Bu zorluklara başa çıkmak için her kişi farklı duygusal düzenlemeler yapar; fakat bir kişi durumun üstesinden gelemeyeceğini hissederse, intiharın çekici bir çözümmüş gibi görünme tehlikesi bulunmaktadır.


İntihar Hakkında Gerçekler:

  Derste depresyon konusunu işlerken hocamız, kadınların erkeklere oranla 3 kat daha fazla intihara girişim yaptıklarını ancak erkeklerin kadınlara oranla 4 kat daha fazla intihardan dolayı hayatlarını kaybettiklerini söylemişti. 


 Tehlike Sinyalleri:

  İntihar eden insanların en azından yüzde yetmişi  bir hamlede bulunmadan önce niyetleri hakkında bazı ipuçları verirler. Bu ipuçlarının farkında olmak böyle bir trajediyi önlemeye yardımcı olabilir.Birçoğu niyetini aşağıda yazılmış cümle tipleriyle direk olarak ifade edebilirler. Bunlar;
  • '' Kendimi öldürecekmiş gibi hissediyorum.''
  • '' Buna daha ne kadar katlanabileceğimi bilmiyorum.''
  • '' işler gerçekten kötüye giderse diye haplarımı biriktiriyorum.''
  • '' Son zamanlarda arabamı ne olacağımı gerçekten umursamadan sürüyorum.''


Ayrıca  intiharı düşünen insanlar davranışlarında  dışa yansıyan değişiklikler gösterirler. Önem verdikleri eşyaları dağıtarak, bir istekte bulunarak veya diğer işlerini sıraya koyarak hazırlık yapabilirler. Çevrelerindeki insanlardan uzaklaşabilirler, yeme veye uyuma alışkanlıklarını değiştirebilirler veya önceden yaptıkları aktivitelere veya ilişkilere karşı ilgilerinin kaybedebilirler.
Genellikle depresyon, çaresizlik, aşırı yalnızlık veye umutsuzluk tanımlayan ifadeler ve davranışlar intihar düşüncelerini öne sürüyor olabilir. Bu nedenle kişilerin davranışlarına ve ifadelerine önem gösterilmeli ve dikkate alınmalıdır.
 unutmayalım ki;  intihar edeceğinden sürekli bahseden insanlar intihar etme eğiliminde daha çok risk altındadırlar.


Kaynak :  http://www.psikolojistanbul.com/portfolio/intihar-hakkinda/

23 Mart 2014 Pazar

Psikoloji Öğrencilerine Söylenen En Klişe Sözler



Tebrikler ... artık bir psikoloji öğrencisiniz...

İnsanlığınız sınırlarını zorlandığınız berbat ve stresli dönem bitmiştir.Artık bir üniversiteli olmuşsunuzdur tabi bu işin ilk adımıdır. İşin ikinci adımında ise; bölüme yerleştiğiniz haberini akrabalara, arkadaşlara, eşe dosta yayma vardır. Zaten fazla çabaya gerek yoktur, herkes arayıp sorar, sormayana da hafiften bir kıl kaparsınız (şimdi doğruya doğru). Peki, psikoloji okuyacağınızı duyan eş dost, söz birliği etmiş gibi neden hep aynı cümleleri söyler? Açıkçası bu konuda araştırmacıların bir çalışması yok, konuyla ilgili deneyler yapılmadı. Gerçek olan tek nokta şu ki her psikoloji öğrencisi bu klişe sözlerden en az 3 üne mahzur bırakılmıştır. Eee nedir o halde bu sözler? Hadi bakalım, hazırsanız başlayalım.



1. '' PSİKOLOG MU OLACAKSIN PSİKİYATRİST Mİ? ''

Genelde bu sorunun hemen arkasından bütünleyici soru olan ' Hangisi ilaç yazıyordu? sorusu gelir. Öğrencimiz acemi ise; psikolog ile psikiyatristin arasındaki tek farkın bu olmadığını, psikologların neler yaptığını, nerelerde çalıştığını en saf ve temiz duygularla karşısındakine anlatmaya kalkışır. Tecrübeli, bu soruyla defalarca karşılaşmış, öğrencimiz ise, açıklama çabalarından çoktan vazgeçmiş olup ' ben psikolog olacağım, ilaç yazan psikiyatrist.' diye cevap verir ve derdini kalbine gömer.



2. '' DELİ DOKTORUMU OLACAKSIN ? ''


Bu cümleyi söyleyen genelde espri yaptığını zanneder. Zavallı öğrencimiz ise zar zor gülmeye çalışır.




3. ''İLK HASTAN BEN OLACAĞIM.”


Psikoloji öğrencisinin duyduğu en baba klişe sözdür. Derdi olan olmayan, alakalı alakasız her türlü kişiden gelebilme potansiyeline sahip , genelgeçer bir cümledir. Daha 123456789 kez bu cümleyi duyacağından habersiz zavallı acemi öğrencimiz, gülümseyerek ve ' Aa tabi ki, ne güzel beklerim..'gibisin den cümlelerle ve kafasından ' Oh , ilk hastayı da bulduk ! ' düşüncesini geçirerek tepki verir. Yani en başta memnundur. Zamanla, aynı sözü tekrarlayanların oranında artışı gördükçe durumun vahimiyetini anlar ve baştaki memnuniyet yerini tiksinmeye ve yüzdeki sırıtma ifadesine bırakır.




4. ''HMM, PAVLOV’UN KÖPEĞİ FALAN. EVET BİZ DE LİSEDE GÖRMÜŞTÜK.”


Bu da bir indirgemeci cümledir, içinde bir küçümseme barındırır, bu da öğrencimizi hafiften kudurtur. 'Psikoloji okumaya gerek yok, bunları bizde biliyoruz işte.. 'olarak cümleyi tercüme edebiliriz. Güzelim psikoloji bilimi sadece Pavlov kuramına indirgenmiştir. Resmen, zavallı öğrencimizin yüzüne küfretseler daha iyidir!. Öğrencimiz, dört sene okuyup üstüne iki sene yüksek lisans yapacak ve ancak uzman psikolog unvanını alabilecektir. Yani çok çalışacak, çok emek verecektir.' Emeğe saygı biraz!' diye haykırtacak bir cümledir bu.



5. ''N’APIYORSUNUZ, BİLİNÇALTINA MI İNİYORSUNUZ, FREUD FALAN? ”


Bunu söyleyen kişi çaktırmadan (!) sahip olduğu tüm psikoloji bilgisini (ki Freud 'dan ibarettir.) öğrencimize kusmuştur. ' Hangimiz daha çok biliyoruz, hadi bakalım!' temalı bir soğuk savaş başlamıştır. Öğrencimize ise kendini savunmaktan başka çare kalmamıştır.



6. '' SENCE DERDİMİN DERMANI NE ?''


Teyzelerimiz, amcalarımız, yurdum insanımız.. genelde rüyalarında gördükleri hayrı alamet olamayan rüyaları yorumlatma, '' ahh be yavrum, ' başım ağrıyor, bugünlerde çok stresliyim, eşimle kavgalıyım, bizim velet okulda terör estirmiş..'' gibi cümlelerle size gelerek yol göstermenizi, teşhis koymanızı bekler. Durumdan bir haber canım öğrencimiz ne diyeceğini şaşırarak ' hımmm... ya aslında biz o konuya daha gelmedik! '' diyerek mahcup bir şekilde olay yerinden uzaklaşmaya çalışır



7. '' SALLA KAFAYI AL PARAYI ''


''Şimdi siz napıyorsunuz ki?. Akşama kadar klimalı yerde deri koltukta oturup gelen hastaya 'evet, hıhıı' kelimesinden başka bir şey söylemeyip bide üstüne para alıyorsunuz. Şimdi siz hakediyor musunuz o kadar maaşı?, Ohh iyi valla salla kafayı al parayı..'' gibi cümlelerle maliye müfettişlerine taş çıkartan insanlarımıza, biz o kafayı sallayabilmek için ne bilgilerle doldurulduk ne eğitimler geçtik, ne stajlar, ne araştırmalar yaptık ah bir bilsen demek eminim tüm psikoloji okuyan arkadaşlarımın akıllarından geçmiyor değildir.